Kelimeler anlamlarından ağır olabilirler mi? Gitmek sözcüğü, Kürt hareketi için sonsuz anlam taşıdığının farkında mı acaba? Gitmek, yeniye, hayale, aşka kavuşmak ya da gitmek, ardında bırakmak, özlemek, dönememek… Giden her yürek bilir ölümle buluşacağını, ama bilir gitmese de olmaz özgür yaşamla buluşma. Bir kaçınma yaklaşma halidir süregiden ki ağır basar özgürlük aşkı, düşer inadına yollara. Geride kalanlar için zordur çok gidenin ardından bakakalmak. Bir daha göremezsem düşüncesidir akla gelen, huzursuz ve kaygılı kılan. Oysa giden açmıştır yelkenini tüm fırtınaların koynuna, gurur ve inanç ile. Durdurmak mümkün müdür gideni? Sanmam, yeni bir hayata adım için seçmişken bile o kendi öz adını.
İçindeki hüznü, özlemi belki aşkı ne güzel anlatıyordu ‘oy dağlar
yalçın dağlar’ parçasını söylerken gözlerindeki ışık. Dil Tarih’in orta
bahçesinde onu görmek içinizi sonsuz bir güvenle dolduruverirdi. Bu
çocuk varsa ben de varım derdiniz kuşkusuz. O esmer, kavruk yüzünde
binlerce şey okuyabilirdiniz cesarete, inanca, kararlılığa dair.
Gitmişti, o hep olmak istediği, ait olduğu, özgür dağlardaydı.
Biliyorduk yaşamında tutarsızlığa, ikircikliğe yer yoktu, yapması
gereken bir şey varsa yapardı. Kimse gidişine şaşırmadı, hep beklenen
bir şeyin gerçekleşmesinin verdiği "hımm ben biliyordum zaten o burada
durmazdı" güveni ile başladı cümleler. Üzülmüştüm hem de çok. Güvenle
yanında durabileceğim bir dayanağımı kaybetmiştim. Ki bir Newroz
kutlamasına giderken sırf onun o kavruk yüzü nedeniyle ilk kez gözaltına
alınışımı hatırlarken bile.
Duydun mu dedi telefonda o hüzün dolu sesiyle, duymamıştım bir şey ama anlamıştım kötü bir şey olduğunu "Alaattin şehit düşmüş" dedi, sustu, ağlıyordu, ağlıyordum… İlk kez bir yakınımız, tanıdığımız bizim olan birini kaybediyorduk. Ölümlere kutsallık atfetmiştik her düşenle, evet öyleydi şüphesiz ama o bizim canımızdı, özlediğimizdi ve artık yoktu. Savaşa lanet okurken akıttığımız her damla gözyaşı ile öfkemiz dağ oldu, deniz oldu büyüdü ve büyüdü… O’nun yokluğunun aramızda yarattığı yeni bir bağ vardı artık Ekin’le. Sarıldık birbirimize kilometrelere, kıtalara inat bir dostlukla.
Ekin şehit düştüğünde ise yaşadığım, yaşadığımız tam bir kaostu.
Haberin yanlış olduğunu teyit ettirecek bir ses duymak için sabırla
bekledik. Sustuk, yaşadığımız; günlerce, yıllarca sonsuz bir suskunluk
hali gibiydi. Kimse konuşsun istemiyordum, kimse ‘ama hayat devam
ediyor’ desin istemiyordum, kimse Ekin artık yokmuş gibi -mışlı, -mişli
konuşsun istemiyordum. Suskunluk sürsün, hayatım boyunca açık kalacak
yaram kanamasın istiyordum. Benim canım, dağlara sevdalı denizkızım
şehit düşmüştü, ötesi yok gibiydi. Oysa ben ve Ekin tekrar sarılacaktık,
sadece birbirimize bakıp kendi şifrelerimizle gülüşecek, konuşacak, hiç
ayrı kalmamış gibi devam edecektik…
Gitmişti. Dağlarla buluşma isteği her şeyin üstündeydi, biliyorduk,
mutlaka gerçekleşecekti isteğini biliyorduk. Son beş yılının her gününü
gitme üzerine planlar yaparak geçirdiğini, dostlarına kavuşma isteğinin
yoğunluğunu, layık olma ve dahasını yapma azminin büyüklüğünü de
biliyorduk. Gerilla kıyafetleriyle ilk fotoğraflarını çektirirken ‘annem
görse de ne kadar yakıştığını söylese ‘ dediğini duyduğumuzda, en çok
ama en çok sana yakışmış diyecek ,ama aramızdan bu kadar erken gitmeni
kabullenemeyecektik…
Sonra çoğaldı toprağa düşen tanıdık, aynı can yüzler. Yaşamı uğrunda ölecek kadar seviyoruz diyen Kemal Pir’in takipçileri o mutlu, gülen yüzlerini miras bırakarak bir bir yitip gittiler. Her düşenin ardından’ inandığı değerler uğruna öldü ‘sözü dağladı acımızı, yüreklerimizi. Daha iyi bir hayat sürelim diye biz; onurla, başımız dik yürüyelim diye özgür vatanımızda, üzerimizdeki lanet dağılsın, gitsin diye düştüler sonsuzların kervanına.
Yüreğimize düşen her ateş sonsuz acı, sonsuz öfke, sonsuz vicdan…
Dersim ‘de yedi can, yedi oğul, yedi yaren düştü toprağa…İnsan hayatı
feda edilirken çıkarlara yedi ağıt yükseldi isyanın çığlığıyla. Ateş
düştüğü yeri yakar bilirim ama yine bilirim ki o ateş hepimizi
gidenlerimizin özlemiyle, kavgasıyla ayrı ayrı yakar.
Gitmişlerdi ötekiler gibi, aşka, özgürlüğe, yeniye doğru ve
gidecekler çoğalarak bu kavga gidenlerin anısına zorla da olsa barışı
getirecek bu topraklara onların mutlu gülüşleri ışığında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder